top of page

SAYIŞTAY YARGISINDA İDDİA MAKAMI

GİRİŞ

Sayıştay, kamu idarelerinin gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) adına denetlemekte ve sorumluların hesap ve işlemlerini Türk Milleti adına kesin hükme bağlamaktadır. Bu bağlamda Sayıştayın kendine özgü yapısı; yargı kurumu olarak yargılama süreçlerinin, menfaati korunan tarafın vekilinin ve iddia makamının kendine özgü şekillenmesine neden olmuştur.


Bu kendine özgü şekillenme sürecinde aşağıda detaylarına tarihsel seyriyle yer verildiği üzere Hazine vekilleri, görev ve statüleriyle örtüşmeyecek şekilde savcı unvanı ile görevlendirilmiş, iddia makamı olan taraf ise aynı zamanda bir diğer temel görevi olan denetime atfen denetçi unvanı ile görevlendirilmiştir.


Denetçi unvanı ile iddia makamı olunması, ya da tersi ifade ile iddia makamının denetçi unvanı ile görev yapması, görevin statü ve hukuki niteliğine etki etmese de aynı yargılama kolunda Hazine vekillerinin savcı unvanı ile görev alması kavram karmaşasına neden olmuştur.


Esas olan maddi olgu olduğundan bu kavram karmaşası hukuki olarak bir anlam ifade etmese de bu tezat durumun açıklanmasının, Anayasal olarak düzenlenmiş hesap yargılamasının asli unsuru olan iddia makamının anlaşılmasına katkı sağlayacağı; ayrıca kavramların süreç içerisinde hukuki olguların önüne geçebileceği dikkate alınarak konunun anlaşılmasının hukuki katma değer sağlayacağı değerlendirilmiştir.


Bu bağlamda, konu başlığımız hesap yargılamasında iddia makamı olan Sayıştay denetçileri olmasına karşın, denetçilik mesleğinin savcılık yönünün anlaşılması bakımından, Sayıştay bünyesinde yer alan savcıların mesleki yönlerinin ve yargılama sürecinin neresinde olduklarının anlaşılması gerektiği değerlendirilmiş; Sayıştay denetçilerinin yargılamada iddia makamı olduğu hususu, Sayıştayda görevli savcıların mesleki durumları ele alınarak karşılaştırmalı şekilde ortaya konulmuş ve bu çerçevede yazımızda savcılara da geniş yer ayrılmıştır.


Buna paralel olarak, Sayıştay denetçiliği mesleğinin savcılık ve uluslararası kabul görmüş yüksek denetçilik görevlerini bünyesinde barındıran bir meslek olduğu; Anayasada yargı mensupları arasında düzenlendiği ve Devlet kadrolarında buna uygun olarak hâkim- savcı sınıfında yer aldığı, hem bu yönleri ile hem de icra edilen mesleğin nitelik ve sonuçları bakımından Sayıştay denetçiliğinin, denetim elemanlığı mesleği kavramına dahil olmadığı ifade edilmiştir.


1. ANAYASAL SİSTEMİMİZDE SAYIŞTAY

A. Sayıştayın Anayasal Sistemimize Girişi


Bugünkü yapısının temelleri Osmanlı Devleti döneminde atılan Sayıştayın Türk Devlet yapılanmasına girişi çok daha eski tarihlere dayanmaktadır. Örneğin, Büyük Selçuklu Devleti döneminde, Devletin mali işlerinin yolunda gidip gitmediğini denetlemekle görevli Divan'a, Divan-ı Müsrif veya Divan'ül-İşraf denmekte ve Divan'ül-İşraf yani bugünkü tabirle Sayıştay Başkanına da İşraf-ı Memalik veya Sahib-i Divan-ı İşraf-ı Memalik denilmekteydi.(2)


Osmanlı Devleti döneminde Divan-ı Muhasebat adıyla 29.05.1862 tarihinde kurulan Sayıştayın bu ismiyle ilk yapılanması 1866 yılında yürürlüğe konulan Divan-ı Muhasebat Nizamnamesi ile olmuştur. Bu Nizamnameye göre Sayıştayın biri “Maliye” diğeri “Muhakeme” olmak üzere iki dairesi bulunmaktaydı. Buna göre, Sayıştayın ilk kuruluşundan itibaren bir yandan mali denetimde bulunduğu, bir yandan da yargılama faaliyeti yürüttüğü görülmektedir.(3)


Sayıştay, 1862 yılında İrade-i Seniyye ile kurulmasından sonra, ilk Anayasamız olan 1876 tarihli Kanun-i Esaside yerini almış ve sonraki anayasalarımızda da Anayasal kurum hüviyetini korumuştur.(4) “Yerini almıştır” ifadesi yerine “yerini korumuştur” ifadesinin kullanmasının sebebi; Sayıştay’ın, 1876, 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında doğrudan düzenlenmesi, ancak 1921 Anayasasında yer almamakla birlikte, bu Mülga Anayasanın Yargıtay ve Danıştay dâhil yargıya ilişkin herhangi bir düzenleme yapmayarak 1876 Anayasasının bu konudaki hükümlerini yürürlükte tutması ve Sayıştay’ın Anayasal kurum olarak düzenlenmeye devam edilmesidir.(5)


Kanun-i Esasinin(6) 105 inci maddesinde yer alan; “Emvali devletin kabız ve sarfına memur olanların muhasebelerini rüiyet ve devairden tanzim olunan sal muhasebelerini tetkik ederek hulâsai tetkikat ve neticei mütalâatını her sene bir takriri mahsus ile Heyeti Mebusana arzeylemek üzere bir Divanı Muhasebat teşkil olunacaktır.” hükmüyle Sayıştay, Anayasal sistemimize girmiş olup, Kuruma İdarenin mali işlemlerini denetleyerek Mebusan Meclisine raporlama görevi tevdi edilmiştir. Takip eden süreçte, 17.11.1879 tarihli(7) Divan-ı Muhasebatın Suret-i Teşkil ve Vezaifine Dair Kararname(8) ile(9) Fransız Sayıştayı örnek alınarak(10), günümüzdeki yapısına büyük ölçüde benzer şekilde Türk Sayıştayı teşkilatı oluşturulmuştur.


Fransız Sayıştayının kökenleri 13 üncü yüzyıla dayanmakla birlikte, Fransız ihtilali sonrası 1807 yılında I. Napolyon tarafından yayımlanan Kanun ile Kurumun yeniden teşkilatlanmasına gidilmiştir.(11) Türk Sayıştayının kökenlerinin, Büyük Selçuklu Devleti döneminde var olan Sayıştay dikkate alındığında, 12 nci yüzyıla dayandığı ve dolayısıyla Türk Sayıştayının Fransız Sayıştayından daha köklü bir Kurum olduğu söylenebilmekle birlikte, Osmanlı kurumlarının dönüştürülmesi hareketi kapsamında Fransız Sayıştayı örnek alınarak yeniden teşkilatlandırıldığı anlaşılmaktadır.


B. Mevcut Anayasamızda Sayıştay


Sayıştay, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın(12) Yargı başlıklı 3 üncü Bölümünde, 160 ıncı madde ile düzenlenmiştir. Buna göre Sayıştay, merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını TBMM adına denetlemekte ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamaktadır.


Sayıştayın kuruluş hükümlerine, Anayasanın Yargı bölümünde yer verilmesi ve kesin hükme bağlama işlevinin yine bu bölümde düzenlenmesi; kesin hükme bağlama işlemlerinin yargılama yoluyla yapılacağı anlamı taşımaktadır. Nitekim Sayıştayın yargı organı olduğu ve kesin hükme bağlama fonksiyonunu yargılama yoluyla gerçekleştirdiğine ilişkin herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır.


Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin Kararında(13); “...Sayıştayın, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlama görevi yönünden yargısal bir faaliyet gerçekleştirdiği ve bu çerçevede verdiği kararların maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden yargı kararı niteliğinde olup, bu kararlarına karşı yargı organları dâhil hiçbir makam ve merciye başvurma olanağının bulunmadığı ve yargısal sonuçlu kararlar veren bir hesap mahkemesi olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.” ifadeleri kullanılarak Sayıştayın Anayasa hükümleri çerçevesinde bir hesap mahkemesi olduğu açık bir şekilde ortaya konulmuştur.


Sayıştay, denetimlerini Anayasanın 160 ıncı maddesi kapsamında TBMM adına yapmakta iken, yargılama faaliyetlerini yine Anayasanın 9 uncu maddesi kapsamında doğrudan Türk Milleti adına yapmaktadır. Denetim raporları TBMM’ye sunulurken yargı ilamlarının TBMM’ye sunulmaması, bu duruma ilişkin somut örnek olarak gösterilebilir.


Konu, Anayasa Mahkemesinin yine aynı Kararında; “... Kaldı ki, Sayıştayın TBMM adına görev ifa etmesi, TBMM’ye bağlı olduğu anlamına da gelmemektedir. Sayıştay mensupları, TBMM Başkanlığıyla herhangi bir hiyerarşik ilişki içerisinde bulunmadıkları gibi sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlama faaliyeti sırasında, TBMM’den telkin, tavsiye ve talimat almadan tamamen bağımsız bir şekilde hareket etmektedirler.” ifadeleri ile değerlendirmiştir.


Dolayısıyla, Sayıştayın Anayasal düzeyde denetim ve yargılama olmak üzere iki temel fonksiyonu bulunmakla birlikte; bu görevlerin birbiri ile ilintili, ancak erkler ayrılığı bakımından somut normlarla ayrışmış süreçler olduğu; Sayıştayın Anayasal düzeyde bir yargı ve yüksek denetim organı olduğu, Sayıştay dairelerinin birer hesap mahkemesi olduğu; Sayıştayın denetimlerini TBMM adına ancak TBMM’ye bağlı olmaksızın, yargılama faaliyetlerini ise doğrudan Türk Milleti adına gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır.


2. SAYIŞTAY MESLEK MENSUPLARI KAVRAMI KAPSAMI VE MENSUPLARA İLİŞKİN ANAYASAL HÜKÜMLER


6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun(14) 10 uncu maddesinde Sayıştay mensupları aşağıda yer verildiği şekliyle sınıflandırılmıştır:


a) Meslek mensupları (Sayıştay Başkanı, daire başkanları ve üyeler, Sayıştay denetçileri)

b) Başsavcı ve savcılar

c) Yönetim mensupları.


Kanunda Sayıştay mensupları ifadesinin geniş anlamda Sayıştayda görev yapan tüm personel için kullanıldığı; Sayıştay meslek mensupları kapsamına ise Sayıştay Başkanı, daire başkanları, üyeler ve Sayıştay denetçilerinin alındığı görülmektedir.


Yargı kurumları bünyesinde görevli savcılar, kendi kurumlarının birinci derecede asli görevlerine ilişkin unsurları, yani meslek mensupları arasında sayılırken(15) Sayıştayda görevli savcıların bu anlamda Sayıştay meslek mensupları arasında sayılmadıkları ve yönetim mensupları (657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi personel) gibi Kurum teşkilatında ayrı bir bent olarak gösterildikleri görülmektedir. Konumuz itibarıyla Sayıştay teşkilatının anlaşılması bakımından bu durumun hukuki nedenleri, meslek mensuplarına ilişkin değerlendirmelerle birlikte aşağıda ele alınmıştır.


Anayasanın 160 ıncı maddesinde Sayıştayın kuruluşunun, işleyişinin, denetim usullerinin, mensuplarının nitelik, atanma, ödev ve yetkileri ile hak, yükümlülük ve diğer özlük işlerinin, Başkan ve üyelerinin teminatının kanunla düzenleneceği ifade edilmiştir.


Burada değinilmesi gereken konu; Anayasanın Yargı bölümünde kullanılan “Sayıştayın ... mensupları” ifadesi ile hangi mensupların kastedildiği ve Sayıştay Kanunu’nda da kullanılan Sayıştay mensupları ifadesinin Anayasada yer alan Sayıştay mensupları ifadesi ile kapsam olarak aynı olup olmadığıdır. Zira, Anayasanın Yargı kısmında düzenlenen bu mensupların tespiti, Sayıştayın hangi mensuplarının, yargı mensubu olduğu sorusunun da cevabı olacaktır.


Anayasanın Yürütme başlıklı 2 nci Bölümünde yer alan 128 inci maddesinde; Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin, genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği, memurların ve diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin, atanmalarının, görev ve yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık, ödenek ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği belirtilmiştir.


Anayasanın 128 ve 160 ıncı maddelerinde yer alan düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; 128 inci maddede genel idare esaslarına göre yürütülen faaliyetlerde görev alan memurlara ve diğer kamu görevlilerine ilişkin yasal düzenlemeye atıf yapıldıktan sonra, Sayıştay mensupları için 160 ıncı maddede ayrıca bir atfa ihtiyaç duyulmasının, Sayıştay mensuplarının genel idare hizmeti görmeyip, yargı görevi ifa etmelerinin bir sonucu olarak ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.


Buna göre, Anayasanın Yargı başlıklı 3 üncü Bölümünde yer alan “Sayıştayın ... mensupları” ifadesi; 6085 sayılı Kanunda yer alan Sayıştay mensupları ifadesi kapsamında yer alan “yönetim mensuplarını” kapsamına almamakta, memur statüsündeki bu personel Anayasanın 128 inci maddesi kapsamında yer almaktadır.


Diğer taraftan Anayasanın 160 ıncı maddesinin Sayıştayda görevli savcıları kapsayıp kapsamadığı ve bu bağlamda, yukarıda değinildiği üzere savcıların neden Sayıştay mensupları arasında sayılmadığı cevaplanması gereken ayrı bir sorudur.


Anayasanın Yürütme başlıklı 2 nci Bölümünün 104 üncü maddesinde yer alan “Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.“ ve “Üst kademe kamu yöneticilerini atar, görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler.” hükümleriyle; Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yürütme yetkisine ilişkin konularda düzenleme yapılabileceği, yine yürütme yetkisi kapsamında idare üst yöneticilerinin Cumhurbaşkanınca atanacağı ve bunların atanma usul ve esaslarının Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleneceği ifade edilmiştir.


Sayıştayda görevli savcıların atama usul ve esaslarına bakıldığında, atamalarının ‘3 sayılı Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usûllerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin’(16) I Sayılı Cetveli ile düzenlediği görülmektedir.


Buna göre, atama usul ve esasları, yürütmeyi düzenleme yetkisi kapsamında yayımlanabilecek Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile düzenlenen Sayıştayda görevli savcıların, Anayasanın Yargı bölümüne dâhil olmadıkları ve atanmalarına ilişkin usulden de anlaşıldığı üzere Yürütme bölümüne dâhil oldukları ve yargı kapsamında olmayan idare üst yöneticileri kapsamında atandıkları anlaşılmaktadır.


Sayıştayda görevli savcıların, savcı unvanına sahip olmalarına rağmen Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde yürütmenin bir parçası olarak idare görevlisi olarak düzenlenmeleri, ilk bakışta Kararnameler aracılığı ile yargı yetkisi kullanıldığı ve ilgili Kararnamenin Anayasaya aykırı düzenlendiğini düşündürecek olsa da; 6085 sayılı Kanun’un ilk halinde de savcıların üçlü kararname ile yine yürütme yetkisi kullanılarak atandığı; hatta aşağıda “Sayıştay Yargısında İddia Makamı” bölümünde detayları ile anlatıldığı üzere Sayıştayın günümüzdeki yapısına en yakın teşkilatlanmasının başladığı 1879 yılından beri savcıların idareyi temsilen yürütme tarafından atandığı ve hukuksal anlamda savcı fonksiyonuna sahip olmayıp hesap yargılamasında Hazineyi temsil eden vekiller oldukları dikkate alındığında, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Anayasaya aykırı olmadığı ve savcıların Kararname kapsamına alınmalarının görev niteliklerinden kaynakladığı anlaşılmaktadır.


Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay üyeleri ile Yargıtay Başsavcısı gibi yargı mensuplarının Cumhurbaşkanınca seçimlerinin Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine dayanılarak yapılmadığı; Anayasanın Yargı bölümünde yer alan 146, 154 ve 155 inci maddelerle bu konuda Cumhurbaşkanına verilen yargı yetkisi kapsamında yapıldığı dikkate alındığında; yürütme yetkisi kullanılarak atanan herhangi bir savcı ya da hakim kadrosu bulunmamaktadır.


Buna göre, Anayasanın Yargı kısmında yer alan “Sayıştayın ... mensupları” ifadesi; 6085 sayılı Kanunda yer alan Sayıştay mensupları ifadesi kapsamında yer alan “Başsavcı ve savcıları” kapsamına almamakta, bu görevliler Anayasanın 128 inci maddesi kapsamında yürütme içerisinde yer almaktadır. Bu durum, Kanun Koyucunun Anayasaya uyum bakımından, savcıları neden meslek mensupları arasında düzenlemediğinin de cevabı olarak değerlendirilebilir.


Bununla birlikte savcılar Sayıştay mensupları arasında yer almasa da, Sayıştay Kanunu’nun 18 inci maddesine yer alan “Başsavcı birinci sınıfa ayrılmış ve bu sınıfta dokuz yılını doldurmuş denetçinin sahip olduğu haklardan yararlanır. Savcıların intibaklarında Sayıştay dışındaki hizmet sürelerinin üçte ikisi dikkate alınır. Başsavcı ve savcılar; aylık, ödenek, mali, sosyal, emeklilik ve diğer hakları ile disiplin, ceza kovuşturması, sicil ve teminatları bakımından kendi derece ve kıdemindeki denetçiler hakkındaki hükümlere tabidir.” hükmü ile Başsavcı ve savcıların, Sayıştay denetçilerinin sahip olduğu hak ve teminatlara dâhil edildikleri görülmektedir.


Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ve açıklamalar kapsamında; Anayasanın Yargı bölümünde yer alan 160 ıncı maddesinde hakları yönünden Kanuni düzenlemeye atıf yapılan ve dolayısıyla Sayıştayın Anayasal görevleri olan denetim ve yargılama süreçleri bakımından Anayasada yer verilen Sayıştay mensupları ifadesinin Sayıştay meslek mensuplarını (Sayıştay Başkanı, daire başkanları ve üyeler, Sayıştay denetçileri) kapsadığı, Başsavcı, savcı ve yönetim mensuplarının ise Anayasanın Yürütme bölümünde “memurlar ve diğer kamu görevlileri” ifadesi ile karşılık bulduğu anlaşılmaktadır.


Diğer taraftan, Yargıtay ve Danıştayın, Anayasanın yargı bölümünde sayılan mensuplarının bu kurumların kendi kanunlarında “Yargıtay meslek mensupları” ve “Danıştay meslek mensupları” olarak düzenlendiği dikkate alındığında, Anayasada yer alan Sayıştay mensupları ifadesinin Kanunda “Sayıştay meslek mensupları” olarak karşılık bulması, yukarıda yer verilen açıklamalarla ve Anayasa – Kanun sistematiği ile örtüşmektedir.


Sonuç olarak, Sayıştay meslek mensupları olarak Sayıştay Başkanı, daire başkanı, üye ve Sayıştay denetçilerinin; Sayıştay mensupları ifadesi kapsamında Anayasanın yargı bölümünde düzenlendiği anlaşılmaktadır.


3. SAYIŞTAY YARGISINDA HAKİMLİK MAKAMI


Sayıştayın kamu idarelerinin gelir, gider ve mallarını denetlediği ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağladığı yukarıda belirtilmişti. Sayıştay kesin hükme bağlama işlemlerini birer hesap mahkemesi olan dairelerinde yargılama yoluyla gerçekleştirmektedir.


Sayıştay Anayasada yüksek mahkemeler arasında sayılmasa da yüksek mahkemelerin sahip olduğu tüm niteliklerle donatılmıştır: Sayıştayın yüksek mahkemeler arasında sayılmaması Sayıştay kararlarının hukuksal niteliği açısından herhangi bir dezavantaj içermemekte, aksine kararların kesinlik derecesini artırmaktadır. Şöyle ki, birer yüksek mahkeme olan Yargıtay ve Danıştay kararları arasında görev ya da hüküm uyuşmazlığı bulunması durumunda ilgili kararlar uyuşmazlığın giderilmesi ve dolayısıyla son hükmün verilmesi amacıyla Uyuşmazlık Mahkemesine taşınmaktadır. Ancak Sayıştayın yüksek mahkeme olmaması, kararlarının uyuşmazlık mahkemesine taşınmasını engellemekte ve kararların kesinlik derecesini artırmaktadır. Örneğin aynı ihale işlemi konusunda Sayıştayın yükleniciye fazla ödeme yapıldığına hükmettiği, konunun sebepsiz zenginleşme davası kapsamında Yargıtaya intikal ettiği ve kararın Yargıtayda yüklenici lehine sonuçlandığı ve dolayısıyla fazla ödeme yapılmadığına hükmedilmediği varsayıldığında: örnek durumdaki hüküm uyuşmazlığı Uyuşmazlık mahkemesine götürülemeyeceğinden iki mahkemenin de kararı geçerli olacak; idare Yargıtay kararı gereği ilgili tutarı yükleniciden iade alamayacakken, kamu görevlileri Sayıştay kararı gereği kusurları neticesinde fazla ödenen tutarı kamu hesaplarına ödemekle sorumlu olacaklardır.


Mahkemelerin yüksek mahkeme olması konusunda belirleyici unsur verilen kararların son merci olması ve kesinliği olduğundan; yukarıda verilen örnekte olduğu gibi bu durum Sayıştay yargısında karar veren hakimleri yani Sayıştay üyelerini yüksek yargıç statüsünde konumlandırmaktadır.


Nitekim Sayıştay üyeleri, Anayasa ve 6085 sayılı Kanun hükümlerine ile yüksek yargıç sınıfına dâhil edilmiş ve teminatları bu kapsamda düzenlenmiştir.


Kanun-i Esasinin 106 ncı maddesinde yer alan “Divanı Muhasebatın âzası oniki kişiden mürettep olacak ve herbiri Heyeti Mebusandan ekseriyetle azlinin lüzumu tastik olunmadıkça memuriyetinde kaydı hayat ile kalmak üzere ba iradei seneyi nasbolunacaktır.” hükmü ile Sayıştay üyelerinin Padişah tarafından doğrudan atanacağı ve Meclis Kararı olmaksızın görevden alınamayacağı düzenlemesi yapılmıştır.


Sayıştay üyelerinin güncel mevzuatımızda da TBMM tarafından seçildiği dikkate alındığında, Sayıştay üyeliğinin tarihinden bugüne Yasama tarafından da önem atfedilen üst düzey Anayasal bir statü olduğu anlaşılmaktadır.


1879 Divan-ı Muhasebat Kararnamesinin 17 nci maddesinde yer alan “Azâ'dan birinin yeri münhal oldukta mümeyyizlerden en ehliyetlisinin münhal olan âzalığa nasb ve tâyinini Reis-i evvel bâ takrir Bâb-ı Âli'ye arz ederek bâ irade-i seniyye o mümeyyiz â'zâ nasbolunur.” hükmü çerçevesinde boşalan Sayıştay üyeliklerine seçimin ilk yıllardan itibaren mümeyyizler(17) yani Sayıştay denetçileri arasından yapıldığı görülmektedir. Bugünkü mevzuatımızda Sayıştay üyelerinin beşte üçünün Sayıştay denetçileri arasından seçildiği dikkate alındığında; Sayıştay üyelerinin diğer yüksek yargıçlık mesleklerinde olduğu gibi meslekten yetiştikleri ve meslek mensubiyetlerinin koparılmadığı ve bu durumun Sayıştayın kuruluşundan itibaren böyle olduğu anlaşılmaktadır.


Yine 1879 Divan-ı Muhasebat Kararnamesinin 9’uncu maddesinde yer alan “Azadan birinin mani-i zuhurunda Dâirece vücudu müktazî olan aded-i azayı ikmâl için diğer Dâireden bir âza celbedilir ve bu suret mümkün olamazsa Dâireden bulunan mümeyyizlerden biri âza vekâleti eder” hükmünden anlaşılacağı üzere Sayıştay denetçilerinin gerektiğinde vekaleten üyeler yerine yargılamaya katıldıkları anlaşılmakla birlikte; 02.03.1918 tarihinde yayımlanan Divânı Muhasebat Kararnamesine Müzeyyel Kanun’un(18) 1 inci maddesinde yer alan “Bir mümeyyiz hülâsa ettiği hesabın esnâ-yı tetkikinde dairede aza sıfatıyla hazır bulunamaz.” hükmüyle iddia makamı olan denetçinin kendi iddiasının yargılamasına yargıç olarak katılmayacağı düzenlemesi yapıldığı ve iddia makamı ve hakimliğin birbirinden somut çizgilerle ayrıştırıldığı görülmektedir.


4. SAYIŞTAY YARGISINDA İDDİA MAKAMI


6085 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinde “yargılamaya esas rapor”; “Sayıştay dairelerince yapılacak yargılamaya esas olmak üzere, denetçiler tarafından genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin hesap ve işlemlerinin denetimi sırasında tespit edilen kamu zararına ilişkin düzenlenen raporu” şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre Sayıştay hesap yargılamasında yargılamaya esas iddia Sayıştay denetçileri tarafından hazırlanan rapor ile ortaya konulmaktadır.


Diğer taraftan, 1879 Divan-ı Muhasebat Kararnamesinin 35 inci maddesinde; “Mümeyyizler her bir hesap için ilel ve esbab-ı muktaziyeyi ve iki nev'i mütalâayı havi bir hulâsa tanzim ederler.” ifadesi kullanılarak bugünkü anlamda yargılamaya esas raporun hazırlanması ve iddia görevinin ilk işleyişten itibaren Sayıştay denetçilerine verildiği görülmektedir. Diğer taraftan yukarıda da yer verilen 1918 tarihli Kanun’un 1 inci maddesinde yer alan “Bir mümeyyiz hülâsa ettiği hesabın esnâ-yı tetkikinde dairede aza sıfatıyla hazır bulunamaz.” hükmüyle iddia sahibi denetçinin yargılamada oy kullanamayacağı düzenlemesi ile hem hukuk sistemimizde modernleşmeye gidildiği hem de iddia makamının denetçiler olduğunun kabul edildiği anlaşılmaktadır.


Sayıştay denetçileri, denetimler sırasında kamu zararına neden olduğunu düşündükleri karar, işlem ya da eylemler varsa bunlara ilişkin sorumlulukları belirleyerek ve iddia ettikleri kamu zararını hesaplayarak bu hususları sorgu (hesap yargısında kamu zararına ilişkin hususun soruşturulması) konusu yapmaktadırlar. Sorgularla sorumlu tutulan kişilerden izahat istenerek gerçeğe ulaşılmaya çalışılmaktadır. Denetçiler, sorgular üzerine verilen savunmaları da dikkate alarak yargılamaya esas raporu hazırlamaktadırlar. Sorgulara verilen savunmalar üzerine denetçi kanaati kamu zararı oluşmadığı şeklinde değişirse, raporda tazmine ilişkin ilişilecek husus bulunmadığı ifadelerine yer verilmektedir.19


Yukarıda yer verilen yargılama esas raporun hazırlanma sürecinden; Sayıştay yargısında iddianın hazırlanmasına ilişkin sorgu işleminin ve iddiaya ilişkin raporun hazırlanmasının Sayıştay denetçileri tarafından yerine getirildiği ve iddia makamının denetçiler olduğu sarih şekilde anlaşılmaktadır.


Burada açıklanması gereken konu, Sayıştay yargısında iddia makamı denetçiler olmasına karşın ayrıca savcı ünvanlı görevlilerin bulunuyor olmasıdır. Konunun anlaşılması bakımından Sayıştay’da savcılık müessesesi teşekkül sürecinin ayrıca ele alınması gerekmektedir:


1862 yılında İrade-i Seniyye ile kurulan Türk Sayıştayının bugünkü yapılanmasının da temellerini oluşturan teşkilat yapılanması, yukarıda yer alan bölümler de bazı hükümlerine yer verilen ve 17.11.1879 tarihinde yürürlüğe konulan "Divân-ı Muhâsebât'ın Sûret-i Teşkil ve Vezâifine Dâir Kararname" adlı Kanun Lahiyası ile başlamıştır. Bu Kararname, 16.09.1807 tarihli Fransız Sayıştay Teşkilatına Dair Kanun(20) örnek alınarak düzenlenmiştir.


1807 Fransız Sayıştay Teşkilatına Dair Kanun’un 2 nci maddesinde Fransız Sayıştayının bir birinci başkan, on sekiz üye, bir başsavcı, bir genel sekreter ve sayısı İdarece belirlenecek referansçıdan (denetçi) oluşacağı düzenlemesi yer alırken; bu hükmün 1879 Divan-ı Muhasebat Kararnamesinin 2 nci maddesinde Türk Sayıştayının reis (başkan) on iki âza (üye ), bir müdde- i umumi (başsavcı), bir başkâtip (genel sekreter) ve on mümeyyizden (denetçi) oluşacağı şeklinde karşılık bulduğu görülmektedir.


1807 Fransız Sayıştay Teşkilatına Dair Kanun’da Başsavcıya ilişkin tek düzenlemenin 14 üncü maddede yer alan düzenleme olduğu görülmekte olup hükümde, yargılananların ya da Başsavcının yeniden yargılama isteyebileceği ifade edilmektedir. Buna göre Başsavcıya, herhangi bir iddia ortaya koyma görevi verilmediği görülmekte; yargılananın temyiz isteme hakkına karşılık, hazine adına yargılamayı temyize götürme görevi tevdi edildiği ve dolayısıyla ilk Fransız Sayıştayı teşkilatlanmasında savcının hazine temsilcisi olarak görev aldığı görülmektedir.


Fransız Sayıştayında iddia makamı olmayan ve hazine adına temyiz talebi yetkisi bulunan başsavcılığın, Türk Sayıştayında da yargılama sürecinde savcılık fonksiyonu bulunmamasına karşın tercümede kelime karşılığı olarak savcı olarak çevrildiği anlaşılmaktadır.


1879 Divan-ı Muhasebat Kararnamesinde savcıların kim tarafından atanacağına ilişkin düzenleme bulunmamakla birlikte, 06.10.1916 tarihinde yürürlüğe konulan Divan-ı Muhasebat Müdde-i Umumiliği Hakkında Nizamnamesinin 5 inci maddesinde yer alan “Mâliye Nezâretince Divân-ı Muhasebat Müdde-i Umumisi nezdine lede'l hace lüzumu kadar muavin tayin olunur” hükmü ile savcıların(21) yukarıda yer verilen Hazineyi vekaleten temsil görevine uygun şekilde Maliye Bakanlığınca atanacağı düzenlemesinin yapıldığı görülmektedir.


02.03.1918 tarihli Divan-ı Muhasebat Kararnamesine Müzeyyel Kanunun 2 nci maddesinde yer alan “Divan-ı Muhasebat Reis ve aza ve mümeyyizleri bir kanunla kendilerine tevdi edilmeksizin Devlete ait herhangi bir vazife-i munzammayı kabul edemezler” hükmü ile ise savcılar için herhangi ikinci görev yasağı getirilmezken, Başkan, üyeler ve denetçiler için ikinci görev yasağı getirildiği ve bunların görev alanlarının, savcılardan farklı şekilde idare faaliyetlerinin dışında tutulduğu görülmektedir.


Sayıştayın 1879 yılında oluşturulan teşkilat yapısı, Cumhuriyet dönemi dahil yukarıda yer verildiği üzere devam etmiş olup, 25.06.1934 tarihinde yürürlüğe giren Divanı Muhasebat Kanunu(22) ile de büyük ölçüde korunmuştur.


Anılan Kanun’un TBMM’de görüşülmesine ilişkin 21.03.1934 tarihli, 18 Karar ve 3/38 Esas no.lu TBMM Maliye Encümeni Mazbatasın 2 nci maddesinde; “Bu kanunla müddei umumiye verilmiş olan vazife ve salâhiyet Millet Meclisi bakımından murakabe ve muhakeme olmayıp işleri takip ve icabında Maliye Hazinesi bakımından iddia ve mütalea beyan etmekten ibarettir. Devlet dairelerine ait bütçelerin âmiri itaları ayrı ayrı vekâlet veya umum müdürlükler olduğu halde umumî bütçenin icrasına yalnız Maliye vekilinin memur olması hesapların Divanda murakabe ve tetkikinde Maliye vekâletinin bir müşahidinin bulunmasını zarurî kılmaktadır ki bu da müddei umumidir.” denilmek suretiyle, Sayıştayda görevli savcıların denetim ve yargılamaya (murakabe ve muhakeme) ilişkin bir fonksiyonlarının bulunmadığı, görevlerinin Hazinenin şahitliğini – temsilciliğini yapmak olduğu belirtilmiştir.


Buna uygun olarak Divanı Muhasebat Kanunu’nun 2 nci maddesinde “Hazine mümessili sıfatiyle Maliye Vekâletince nasbedilen bir müddeiumumi de Divan teşkilatına dâhildir.” hükmüne yer verilerek, açık olarak savcının Maliye Bakanlığını temsil ettiğinin düzenlendiği, bu yönüyle savcıların meslek mensubu olmamakla birlikte Sayıştay teşkilatına dâhil edildiği görülmektedir.


Divanı Muhasebat Kanunu ve bu Kanuna ilişkin TBMM Maliye Komisyonu mazbatasında yer alan ifadelerden anlaşılacağı üzere Sayıştayda görevli savcılara verilmiş vazife açık olarak Maliye Hazinesinin yargılamada vekâleten temsil edilmesi olmuştur.


6085 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle savcılara verilen görevin, tarihsel olarak Sayıştayda görev alma amaçları ile uyumlu şekilde, Sayıştay denetçileri tarafından ortaya konulan iddiaya (yargılamaya esas rapora) düşünce ve görüşlerini açıklama şeklinde olduğu görülmektedir.


Tüm bu anlatılanlar çerçevesinde öteden beri Hazineyi temsilen vekil olarak Sayıştay bünyesinde yer alan ve iddia sunma yetkisi yerine görüş açıklama yetkisi bulunan savcılar, yukarıda yer alan “Sayıştay Meslek Mensupları Kavramı Kapsamı ve Mensuplara İlişkin Anayasal Hükümler“ başlıklı bölümde detaylı ele alındığı üzere yürütme yetkisi kullanılarak atanmakta ve mevzuatta yine öteden beri Sayıştay teşkilatında düzenlenmekle birlikte, Sayıştay meslek mensupları arasında yer almamaktadırlar.


Hesap yargısında, yargılamanın niteliği gereği yargılananlar idare üst yöneticileri ve diğer idare görevlileri olmaktadır. Yargılanan kurum görevlileri karşısında menfaati korunan taraf ise ilgili kurumun kendisi olmaktadır (genel bütçe için Hazine). Yargılanan yöneticilerin kendilerinin karşısında yer alacak kurum vekillerini her bir dava için kendilerinin görevlendirmesi, hukuk anlayışı ile örtüşmeyeceğinden, kurumu temsil edecek vekillerin davadan bağımsız öncesinde Sayıştayda kadrolu görevlendirilmesi yolunun seçildiği; Sayıştayın yargılama alanı Hazine dışına çıkarak diğer kurumları kapsayacak şekilde genişledikçe, savcıların temsil görevinin bu kurumları da içine alacak şekilde genişlediği anlaşılmaktadır.


Menfaati korunan taraf vekilin, yargıda iddia makamı olması hiçbir hukuk sisteminde mevcut olmadığı gibi bu durumun bizim Sayıştay yargılama sisteminde de bu şekilde düzenlenmediği görülmektedir.


Hazine vekili olarak Sayıştay teşkilatında yer alan savcıların unvanının savcı olması ise; 1800’lü yıllarda şekillenen Fransız Sayıştayı teşkilatında Hazine temsilcilerinin savcı unvanı ile isimlendirilmesinin, Türk Sayıştay teşkilatına yapılan 1879 yılı çeviri düzenlemesinde de icra ettiği göreve bakılmaksızın aynen çevrilmesi olmuştur.


Sonuç itibarıyla ilk kuruluşundan itibaren Sayıştay hesap yargılamasında, savcılık mesleği Sayıştay denetçileri tarafından icra edilmekte, savcılar ise Hazineyi vekâleten temsil fonksiyonunu icra eden görevliler olarak Sayıştay teşkilatında yer almaktadırlar.


5. SAYIŞTAY MESLEK MENSUPLARININ HAKİM – SAVCI MESLEKİ NİTELİKLERİNE İLİŞKİN BÜTÜNLEŞİK DEĞERLENDİRME


Sayıştay meslek mensupları yargı mensubu olmaları dolayısıyla, Devlet kadro ve pozisyon sınıflandırmasında “hakimlik ve savcılık mesleklerinde bulunanlara ve bu mesleklerden sayılan görevlere ait kadroları gösteren” (II) sayılı Cetvelde yer almaktadırlar.


Sayıştay meslek mensuplarının hakim ve savcı sınıf ve kadrolarında yer alması, Anayasanın Yargı bölümünde düzenlenmeleri dışında, ayrıca fiilen yaptıkları görevlerle de ilintili olduğu önceki başlıklarda yer alan açıklamalardan anlaşılmaktadır.


Sayıştay denetçileri, yapılan denetimler sonucunda oluşturdukları kanaat neticesinde kesin hükme bağlama sürecinin ilk aşaması olan soruşturmayı hazırladıkları sorgular aracılığı ile başlatmakta ve buna istinaden yargılamaya esas iddiayı ortaya koymaktadırlar. Ortaya konulan bu iddia, birer hesap mahkemesi olan ve yüksek yargıç sınıfına dâhil üyelerden oluşan Sayıştay dairelerinde yargılama yoluyla hükme bağlanmaktadır.


Anlaşılacağı üzere, evrensel modern yargılama sürecinin ve savcılık – hakimlik mesleğinin temel unsurları Sayıştay meslek mensuplarınca yerine getirilmektedir.


Buna uygun olarak 6085 sayılı Kanun’un 63 üncü maddesinde; Sayıştay Başkanı, üyeleri ve Sayıştay denetçilerinin hak ve teminatlarının muadil kadrosuna göre Yargıtay başkanı ve üyeleri ile hakim ve savcılar hakkındaki hükümlere tabi olduğu belirtilmiştir.


Sayıştay meslek mensuplarının hakimlik ve savcılık teminatına sahip olması, Anayasanın139’uncu maddesi kapsamında; (meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olmak, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılmak veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesine ilişkin kanunda yer alan istisnalar saklı olmak üzere) azlolunamayacakları, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamayacakları; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun bırakılamayacakları anlamına gelmektedir.


Sayıştay meslek mensuplarına verilen hakimlik ve savcılık teminatı, bağımsız ve tarafsız çalışma ve karar verme konusunda Anayasal olarak sunulan güvence olmakla birlikte; bu güvence esas itibarıyla denetlenen ve yargılananlar açısından hukuki güvence sunmaktadır. Denetleme ve yargılamanın siyasi müdahaleden uzak ve yürütme erkinden bağımsız mensuplarca yerine getirilmesi, denetimler sonucunda ibra ya da beraatların hukuki niteliğini güçlendirmekte, ya da bulgu ya da tazmine ilişkin iddia ve hükümlerinin yönlendirme ve talimattan uzak oluştuğu konusunda güvence sunmaktadır.


6. SAYIŞTAY DENETÇİLİĞİ ÖZELİNDE DENETİM ELEMANI GÖREVİ DEĞERLENDİRMESİ


Türk Sayıştayı, Anayasada yargı kurumu olarak düzenlenmekle birlikte, TBMM adına denetim yapması yönüyle ayrıca bir yüksek denetim organı olarak düzenlenmiştir. Buna göre Sayıştay denetçilerinin hakimlik – savcılık mesleğine mensup olmaları yanında, denetim görevleri bulunmaktadır.


Bu yönüyle Sayıştay denetçilerinin unvanlarında yer alan “denetçi” ifadesinden ve yargı görevi yanında denetim görevi de icra etmelerinden kaynaklı “denetim elemanı” mesleği ile karıştırıldığı görülmektedir.


Denetim elemanlığı kavramı mevzuatımızda 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda23 (IV Sayılı Makam Tazminatı Cetveli, Sıra No: 8), Bakanlık merkez ve taşra teşkilatlarında görevli müfettiş, denetçi ve kontrolör unvanlı personeli ifade etmek için kullanılmaktadır.


Denetim elemanlığı mesleği, mevzuatta hangi meslekleri ifade ettiğinden ziyade, Sayıştay denetçiliği mesleği açısından ele alınacak olursa, bu mesleklerin kıyaslanamayacak meslekler olduğu ya da farklı görevleri ifade ettiği daha net anlaşılacaktır.


“Kıyaslanamayacak meslekler olması” ifadesi, mesleklerin birbirlerinden üstünlükleri ya da önemlilikleri açısından kullanılmakta olmayıp, mecralarının farklı olmasını ifade etmek için kullanılmıştır. Esasında bu farklılık, meslekler arasında hiyerarşi ya da üstünlük kıyaslaması yapılamayacak olmasının bizzat sebebidir.


Sayıştay, yüksek denetim organı olarak yürütme – idare faaliyetlerini denetlemektedir. Sayıştay denetçileri bu bakımdan, yürütme dışında bir organın mensupları olarak, yürütme içerisinde yer alan idareleri yüksek denetçi olarak denetlemektedirler. Denetim elemanlığı mesleği içerisinde yer alan müfettiş, denetçi ve kontrolörler ise idarenin personeli olarak idarenin iç işleyişini ya da idarenin görev alanı çerçevesinde piyasayı – özel kesimi denetlemektedirler. Dolayısıyla denetim elemanlarının icra ettikleri faaliyetler sonucu somutlaşan ve mali sonuç doğuran idari işlemler de Sayıştay denetçilerinin denetim alanına girmektedir.


Konu mesleklerin icra çıktıları açısından ele alınacak olursa; Sayıştay denetçilerinin denetim çıktıları TBMM’ye raporlanmakta ve doğrudan kamuoyuna ilan edilmektedir. Diğer taraftan Sayıştay denetçilerinin denetimler sonucu karşılaştıkları kamu zararı tespitleri, iddianame niteliği taşıyan yargılamaya esas raporlarla doğrudan yargılamaya konu olmaktadır. Denetim elemanları ise raporlarını bağlı oldukları bakan ya da üst yönetici adına hazırlamakta ve üst yöneticiye sunmaktadırlar. Diğer taraftan denetim elemanları denetimler sonucunda herhangi bir kamu zararı tespit etmeleri durumunda, Anayasa kapsamında yargı mensubu olmadıklarından, konuyu doğrudan iddia makamı olarak hesap mahkemesine taşıyamamaktadırlar.


Bu bakımdan Sayıştay denetçileri, mevcut Anayasamıza göre yürütme erki dışından idare faaliyetlerini denetlemeleri ve yargı faaliyeti icra etmeleri bakımından yürütme organı dışında kalacak şekilde, yargı mensubu olarak sınıflandırılmışlardır. Mensubu oldukları Anayasal erkin farklı olması nedeniyle Sayıştay denetçileri ve denetim elemanları, Anayasal bir zorunluluk olarak, farklı statü ve sınıflara dâhil meslek gruplarıdır.


SONUÇ


Makalemizde Sayıştayın kuruluşundan günümüze teşkilat yapısına, mensuplarının mesleki niteliklerine, Anayasal konumu ve görevlerine ilişkin mevzuat hükümlerine yer verilerek, bu veriler üzerinden hukuki değerlendirmelerde bulunulmuştur. Buna göre;


a) Sayıştay, Osmanlı Devleti dönemi dâhil tüm anayasalarımızda Anayasal kurum olarak yerini korumuştur.


b) Sayıştay ilk kuruluşundan itibaren mali denetim ve yargılama faaliyetlerini bir arada yürütmüştür.


c) Sayıştay meslek mensupları mevcut Anayasa’mızda yargı mensubu olarak düzenlenmişlerdir.


ç) Sayıştay meslek mensuplarının hakimlik ve savcılık teminatı, mensupların tarafsız ve bağımsız çalışmasını temin etmek yanında, esas itibarıyla denetlenen ve yargılananlar için hukuki güvence sağlamaktadır.


d) Sayıştay hesap yargısında iddia makamı Sayıştay denetçileridir. Sayıştay denetçilerinin, 1879 yılında yapılan düzenleme ile üyelere vekaleten yargılamaya yargıç olarak da katıldıkları, hukuk sistemimizin geliştirilmesi süreci içerisinde savcılık makamı ile hakimlik makamının ayrıştırılması amacıyla, kendi iddialarının yargılamasına katılamamalarına ilişkin 1918 yılında düzenleme yapıldığı görülmektedir.


e) Sayıştay denetçileri, hakim ve savcılık mesleğine Osmanlı Devleti döneminden itibaren Sayıştayın ilk kuruluşuyla birlikte dahil edilmişlerdir. Buna göre Sayıştay denetçiliği, hakim - savcılık meslek sınıfının Anayasal hukuk sisteminde ilk oluşumundan itibaren, asli üyesidir.


f) Sayıştayda görevli savcılar, savcı fonksiyonuna sahip olmayıp, Sayıştayın kuruluşundan günümüze Kurum teşkilatında, yargılama süreçlerinde Hazineyi temsil etme amacıyla bulunmaktadırlar. Bu bağlamda, Anayasal olarak yargı erkine dâhil olmayıp, mevzuatımızda yürütme içerisinde, yargılamanın çekişen taraflarından birisi olarak düzenlenmişlerdir.


g) Sayıştay denetçiliği, mevcut Anayasal düzenlemeler gereği yüksek denetçilik ve savcılık mesleğini bünyesinde birleştirdiğinden; yine Anayasal zorunluluk olarak idare bünyesinde yer alan denetim elemanlığı mesleğinden farklı statü ve sınıfa dâhil kılınmıştır.


____________________

1 Uzman Denetçi, Sayıştay Başkanlığı, ckulgu@gmail.com, ORCID: 0000-0001-7229-9150

2 Ahmet Akgündüz, Arşiv Belgeleri Işığında Sayıştay Tarihi (1. bs. Sayıştay Başkanlığı Yayınları 1997) 11

3 Şeref Gözübüyük, ‘Sayıştay ve Yargı Görevi’ (1966) 21

4 Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 157, 1584 Mehmet Aksoy, Bülent Geçgel ve Yusuf Öz, Sayıştay Hesap Yargısı (1. bs. Sayıştay Başkanlığı Yayınları 2018)

5 Coşkun Kulgu, ‘Sayıştay Denetini ve Hesap Yargısı’ iç Rüveyda Kızılboğa Özaslan (ed), Kamuda Denetim (Adalet Yayınevi 2021) 167

6 23.12.1876 tarihli Kanun-i Esasi

7 Alıntı yapılan Kaynakta Kararname tarihi 19.11.1879 olarak yer almakla birlikte 24.06.1934 tarihli ve 2735 sayılı Resmi Gazetede bu Kararnameye yapılan atfın “Rumi takvim: 5 Teşrinisani 1295” olduğu görülmekte ve dolayısıyla Kararnamenin resmi tarihinin 17.11.1879’e tekabül ettiği anlaşılmaktadır.

8 Makalenin devam eden bölümünde bu Kararname, “1879 Divan-ı Muhasebat Kararnamesi” şeklinde kısaltılmıştır.

9 Akgündüz (n 2) 122

10 Mehmet Kamil Mutluer, Erdoğan Öner ve Arife Coşkun, Sayıştay Hukuku, (1. bs. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2015) 24

11 Ahmet Güven ve Yavuz Acungil, ‘Türkiye ve Fransa Merkezi İdaresinin Mali Denetiminde Sayıştayın Rolü’ (2015) 10 [1] Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi 1, 12Şeref Gözübüyük, ‘Sayıştay ve Yargı Görevi’ (1966) 21 [4] Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 157

12 18.10.1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (RG 09.11.1982/17863 Mükerrer).

13 AYM, E 2011/21, K 2013/36, 28.2.2013

14 03.12.2010 tarih ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu (RG 19.12.2010 /27790).

15 04.02.1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu (RG 08.02.1983/17953) Geçici madde 15 ve 06.01.1982 tarihli ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu (RG 20.01.1982/ 17580) madde 3

16 RG 10/07/2018/30474.

17 Sayıştayın kuruluştan itibaren denetimleri gerçekleştiren ve yargılamaya esas raporu hazırlayan mensuplar, unvan değişikliği sürecinde kadrolarda aynı kişiler kalmak üzere; sırasıyla 1879 yılı Divan-ı Muhasebat Kararnamesi, 1934 yılı Divanı Muhasebat Kanunu ve 1967 yılı Sayıştay Kanunu’nda önce mümeyyiz, sonra Divan-ı Muhasebat Murakıbı ve nihayetinde Sayıştay denetçisi olarak unvanlandırılmışlardır. Ayrıca örnek kullanım için Bkz.: Mehmet Kamil Mutluer, Erdoğan Öner ve Arife Coşkun, Sayıştay Hukuku, (1. bs. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2015) 24]

18 02.03.1918 tarihli (Mülga) Divan-ı Muhasebat Kararnamesine Müzeyyel Kanunun

19 Kulgu (n 5) 205

20 16.09.1807 tarihli Fransız Sayıştay Teşkilatına Dair Kanun (Loi Relative À L’organisation De La Cour Des Comptes Du 16 Septembre 1807)

21 19.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6085 sayılı Sayıştay Kanunu’na kadar Başsavcılıkta görevli savcılar, savcı yardımcısı – muavini unvanı ile görev yapmaktaydılar.

22 04.06.1934 tarih ve 2514 sayılı (Mülga) Divanı Muhasebat Kanunu (RG 25.06.1934/2735)

23 14.07.1965 tarih ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu (RG 23/07/1965/12056).



KAYNAKÇA


Akgündüz A, Arşiv Belgeleri Işığında Sayıştay Tarihi (1. bs. Sayıştay Başkanlığı Yayınları 1997)

Aksoy M, Geçgel B ve Öz Y, Sayıştay Hesap Yargısı (1. bs. Sayıştay Başkanlığı Yayınları 2018)

Gözübüyük Ş, ‘Sayıştay ve Yargı Görevi’ (1966) 21 [4] Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 157

Güven A ve Acungil Y, ‘Türkiye ve Fransa Merkezi İdaresinin Mali Denetiminde Sayıştayın Rolü’ (2015) 10 [1] Gaziosmanpaşa Üniversitesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi 1 Kulgu C, ‘Sayıştay Denetini ve Hesap Yargısı’ iç Özaslan R K (ed), Kamuda Denetim (Adalet Yayınevi 2021)

Mutluer M K, Öner E ve Coşkun A, Sayıştay Hukuku, (1. bs. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 2015)

18.10.1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (RG 09.11.1982/17863 Mükerrer).

03.12.2010 tarih ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu (RG 19.12.2010 /27790)

04.02.1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu (RG 08.02.1983/17953)

06.01.1982 tarihli ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu (RG 20.01.1982/ 17580)

14.07.1965 tarih ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu (RG 23/07/1965/12056)

3 sayılı Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usûllerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (RG 10.07.2018/30474).

23.12.1876 tarihli (Mülga) Kanun-i Esasi

04.06.1934 tarih ve 2514 sayılı (Mülga) Divanı Muhasebat Kanunu (RG 25.06.1934/2735)

17.11.1879 tarihli (Mülga) Divân-ı Muhâsebât'ın Sûret-i Teşkil ve Vezâifine Dâir Kararname (1879 Divan-ı Muhasebat Kararnamesi)

16.09.1807 tarihli Fransız Sayıştay Teşkilatına Dair Kanun (Loi Relative À L’organisation De La Cour Des Comptes Du 16 Septembre 1807), Erişim: https://www.napoleon.org/histoire-des-

2-empires/articles/loi-relative-a-lorganisation-de-la-cour-des-comptes-du-16-septembre- 1807/.

02.03.1918 tarihli (Mülga) Divan-ı Muhasebat Kararnamesine Müzeyyel Kanunun

AYM, E 2011/21, K 2013/36, 28.2.2013








24 görüntüleme
bottom of page